Türkiye’de edindiğim gönüllülük ve sivil toplumda tam zamanlı çalışma deneyimlerinin ardından yurtdışında sivil toplumun nasıl işlediğini görme merakı sarmıştı. Bu sebeple o zamanki adıyla Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH), şimdiki adıyla Avrupa Dayanışma Programı (ing.ESC) gönüllülük duyurularına bakıyor ve ilgimi çekenlere başvurumu gönderiyordum. Avrupa Gençlik Portalı’nda profil oluşturduğunuzda, başvuru yapmadan gönüllü arayan ev sahibi kurumlar tarafından bulunma şansınızı da arttırabiliyorsunuz. Çünkü portal üzerinden ev sahibi kurumlar istedikleri profillerde gönüllüleri bulup iletişime geçebiliyorlar. Benim ESC sürecim de bu şekilde başladı. Kabul edildiğim kuruma başvuru göndermemiştim. Onlar iletişim mezunu birini aradıklarından dolayı portal üzerinden benimle iletişime geçtiler. Polonya’nın Wroclaw şehrinde, sürdürülebilir kalkınma ve ayrımcılıkla mücadele konularında çalışan kurumun faaliyet alanı ve konumu ilgimi çektiğinden dolayı ben de teklifleriyle ilgilendiğimi belirttim ve kısa bir Skype görüşmesinden sonra kabul alıp vize sürecine başladım. Kırsala veya küçük bir şehre gitmek istemediğimden ötürü nispeten büyük bir şehirde olmaları bana cazip gelmişti.
Vizemi alıp Ocak 2019’da bir yıl sürecek Polonya’daki gönüllü hizmetime başladım. Ben varmadan önce kalacağım oda ve her şey organize edilmişti. Bir kişi hariç diğer gönüllülerin hepsi Balkanlardan ve Kafkasyadan geliyordu. Kurumdaki koordinatörüm Hindoloji mezunu ve bir sene İran’da bir projede çalışmış, Doğu kültürlerine ilgisi olan bir Polonyalıydı. Bu büyük bir avantaj sağladı bana. Yurtdışında birlikte çalıştığınız kişilerin kültürünüz hakkında bilgi sahibi olması veya öğrenmek için ilgili olması iyi hissettiriyor ve güven veriyor.
Kabul aldığım Fundacja EkoRozwoju adlı kurum, ünlü Polonyalı tiyatro yönetmeni Jerzy Grotowski’nin aktif olduğu dönemlerde çalıştığı ve daha sonra kendi adını alan Grotowski Enstitüsü’yle iş birliği yapıyordu. Jerzy Grotowski, Yoksul Tiyatro adlı tiyatroda sadeliği esas alan tiyatro akımının kurucusu. Bu iş birliği sonucu kendi koordinatörüm dışında, Grotowski Enstitüsü’nden de bir tiyatro yönetmeniyle çalışma fırsatım oldu. Kendisi 7-8 sene önce Brave Kids adlı büyük bir kültürel etkinlik için kendi ekibiyle Polonya’ya gelmiş Roxana adında İranlı idealist ve aykırı bir kadın yönetmendi. Milliyetinden dolayı çok zorluklarla karşılaştığını söylese de güçlü karakteri ve bilgisiyle kısa sürede kendini kabul ettiriyordu. Haksızlıkla karşılaştığında nispeten sert fakat kavgaya neden olmayacak kıvamda tepkisini dile getiriyor ve genellikle karşı tarafta davranış değişikliğini sağlıyordu. Ondan çok şey öğrendim bir yıl boyunca.
Bu iş birliği sonucu kurumumun faaliyet gösterdiği alanlarda (sürdürülebilir kalkınma ve ayrımcılıkla mücadele) tiyatro bazlı atölyeler düzenledik. Katılımcılar arasında ilkokul öğrencisinden, üniversite öğrencisine, aktivistinden kurumsal çalışanına kadar farklı profillerde ve yaşlarda kişiler vardı. Polonyalı gençlerden bazıları evde eğitim alan, okula hiç gitmeyen “alternatif” çocuklardı. Türkiye’de eğitim zorunlu olduğu için ilk kez Polonya’da tanışmış oldum evde eğitim alan gençlerle. Hepsi de bilgi ve farkındalık konusunda okula gidenlerden daha üst seviyedeydi fakat okula gitmemek sosyal açıdan dezavantajlı bir duruma çekebilir bu profildeki gençleri. Benim birlikte çalıştığım çocukların ebeveynleri çocuklarını bu tarz atölyelere gönderip sosyal ihtiyaçlarını gidermelerini sağlıyordu.
Roxana’yı yıllar önce Avrupa’ya getiren Brave Kids etkinliği her sene dünyanın farklı yerlerinden gelen gençler ve onların koordinatörleriyle devam ediyor. Benim gönüllülüğüm döneminde Brezilya’nın Amazon bölgesinden gelen; Brezilya hükümetinin ve özel şirketlerin bölgedeki doğa katliamlarına dikkat çekebilmek için geliştirdikleri koreografi ve danslarını sergileyen gruba rehberlik etme ve röportaj yapma fırsatım oldu. Bu katliama dansla dikkat çekmelerinin en önemli nedenlerinden biri doğayı korumaya çalışanların kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından öldürülmesi ve polisin bu konuda hiçbir şey yapmaması. Grup Brezilya’daki köylerinde ünlü oyun yazarı, topluluk tiyatrocusu, kültür kuramcısı, sosyolog Dan Baron Cohen yönetiminde kültür, sanat, sürdürülebilirlik alanlarında farklı projeler düzenlemeye devam ediyor. Polonya’daki etkinlik sayesinde Dan Baron Cohen’le de tanışıp röportaj yapma fırsatım oldu. Projenin benim için en değerli etkinliklerinden biriydi.
Tiyatral atölyeler dışında Avrupa’nın en kirli havasına sahip Polonya’da farkındalık oluşturabilmek için hava kirliliğine karşı -15 derecelerde yürüyüşler düzenledik. Polonya’da Sovyetlerden kalma yaygın bir kömür kullanma kültürü var ve birçoklarının dediğine göre bunun kolay kolay vazgeçilmesi mümkün değil.
Ne zaman bir kitapçının önünden geçsem en çok satan kitaplar listesinde Orta Doğu’yla ilgili, İslam’la ilgili kitaplar görüyordum. Belki de Orta Doğu’da son yıllarda yaşananları anlama ihtiyacının bir sonucuydu bu. Diğer gönüllülerle birlikte geldiğimiz ülkelerin sunumlarını yaptığımızda da en çok ilgiyi çeken ülke Türkiye oluyordu. Polonya, Avrupa’nın en homojen ülkelerinden biri olarak Avrupa dışından gelenler için bazen zor olabilen bir ülke. Ben doğrudan ırkçılıkla karşılaşmasam da örtülü ırkçılıkla karşılaştığım anlar oldu. Örtülü ırkçılıkta size doğrudan ırkçı bir söylem olmasa da kişiler milliyetinizden dolayı davranışlarıyla sizi hoş karşılamadıklarını hissettiriyorlar. Irkçılığa maruz kalmak çok ağır, muhakkak psikolojinizi etkiliyor.
İlk zamanlar boş vakitlerimde daha önce görmediğim yerlere seyahat ediyordum fakat daha sonra seyahatlerime son vermeye karar verip yaşadığım şehre Wroclaw’a odaklanmaya başladım. Benim için dönüm noktası bir karardı bu. Bu sayede yaşadığım şehirdeki farklı sivil toplum kuruluşlarıyla iletişime geçtim, sosyal projeler yürüten koordinatörlerle, az sayıdaki mültecilerle, yüksek lisans öğrencileriyle, müzisyen ve sanatçılarla tanışmaya başladım. Böyle olunca iş birliği teklifleri de gelmeye başladı. Farklı bir kurumun Wroclaw’daki Polonyalılarla şehirde yaşayan yabancıları kaynaştırmak için başlattığı, birbirini tanımayan iki tarafın birbirlerini evlerinde ağırlayıp kendi mutfaklarından yemekler hazırlamasını ve bu sayede taraflar arasında iletişim başlatmayı hedefleyen projede fotoğrafçı olarak yer aldım. Bu sayede hem yerel halkla hem de expatlerle tanışma şansı buldum. Ayrıca tabii yapılan yemeklerin de tadına bakmak projeyi daha da lezzetli kıldı benim için. Profesyonel fotoğrafçı olmamama rağmen tanıştığım kişilerin teklifi üzerine fotoğrafçılıktan para kazandım. Yine edindiğim çevre sayesinde ilk İngilizce ders verme deneyimini de edinmiş oldum. Farklı bir kurumdan aldığım tek seferlik bir teklifle Türkiye sunumundan bile ek gelir elde ettim. “ESC gönüllüllerinin motivasyonları, beklentileri ve hedefleri” konulu yüksek lisans tezi hazırlayan Azerbaycanlı bir öğrenciyle başlayan diyalogumuz sonrası kendisine önerdiğim araştırma konusuyla doktoradan kabul almasına vesile oldum.
Gönüllülük yaptığım kurumda çalışan Polonyalılardan biri Wroclaw’daki bisiklet ağının genişletilmesi ve eksikliklerin giderilmesi alanlarında çalışma yapan bir bisiklet tutkunuydu. Ben de bir dönem onun yürüttüğü bisiklet projesine destek oldum. Wroclaw Üniversitesi’nde Kültürlerarası Arabulucuk alanında yüksek lisans yapan müzisyen arkadaşım Emrecan Alptekin’le ilk uzun mesafe bisiklet deneyimimi yaşadım. Yine Emrecan’ın davetiyle kendi bölümündeki Y.L öğrencilerine Wroclaw’da gönüllülük temalı bir sunum gerçekleştirdim.
Seyahat etmek ve diğer Erasmus plus katılımcılarıyla tanışmak ve birlikte vakit geçirmek keyifli tabii ki fakat onun ötesine geçtiğinizde deneyiminizi çok daha başka bir boyuta taşımış oluyorsunuz. Benim de bir yıllık ESC deneyimim sırasında yaptığım en iyi şeylerden biri o çemberin dışına çıkmak oldu.
Emin Yiğit Koyuncuoğlu
Sizler de başarı hikayelerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz?
İletişim: [email protected]