PSS-Psychosocial Support Officer (Psikososyal Destek Görevlisi)
Psikososyal Destek (PSD) uygulayıcısı hedef kitleye yönelik PSD aktivelerinin uygulanmasından, hedeflenen yaş grubuna göre uygun materyallerin hazırlanmasından ve onların bakımını üstlenen kişilere yönelik farkındalık artırıcı oturumlar düzenlemekten sorumlu olan kişidir. Genel sorumluluklarından bazıları; yapılandırılmış PSD programına uygun olarak ve program materyallerinden faydalanarak günlük planları hazırlamak, grubun yaşına uygun PSD ve görsel materyallerini hazırlamak ve PSD oturumlarını gerçekleştirmek, izleme ve değerlendirme aktivitelerini uygulamak, toplulukla etkileşim etkinliklerine destek sunmaktır.
Başlıca Sorumlulukları Nelerdir?
Yararlanıcıların öğrenme ve gelişim hedeflerindeki ilerlemeyi ve büyümeyi göstermek için yaşam becerileri araçlarını ve kaynaklarını etkili bir şekilde planlamak, hazırlamak, geliştirmek ve uygulamak,
Yararlanıcılar ile güvene dayalı ilişkiler kurmak,
Yararlanıcıların öğrenme ve gelişim hedeflerine yönelik ilerlemelerini ölçmek için değerlendirme öncesi ve sonrası oturumlar düzenlemek,
Yaşam becerilerini, eğitimini, sağlıklı yaşam tarzlarını, kültürel farkındalıklarını geliştiren bir dizi çalıştay düzenlemek ve konuyu takip ederek yararlanıcıları öğrenme ortamına dahil etmek,
Etkinlikler geliştirmek, planlamak, uygulamak ve değerlendirmek için diğer birimlerle koordinasyon sağlamak,
Tüm değerlendirmelerin, haftalık takibi ve ilerleme raporlarının zamanında tamamlandığından emin olmak,
Yararlanıcılar ve aileleri ile olan tüm etkileşimler hakkında kaliteli ve güncel belgeler bulundurmak,
Toplanan tüm verilerin zamanında girildiğinden ve raporlandığından emin olmak,
İdari toplantılara katılmak ve kuruluşun genel hedeflerine katkıda bulunmaktır.
Özellikle sivil alana verdikleri dijital pazarlama destekleriyle tanınan dijital ajans Multiligo’nun Kurucu Ortağı Barış Yaşbala, dijital pazarlama stratejileri ve dijital araçları etkin kullanma konularında farklı seviyelerden sosyal girişimcilerin faydalanabileceği bilgileri ve başarılı kampanyalar yürütmek için ipuçlarını paylaşıyor.
MEAL Officer: The Monitoring, Evaluation, Accountability, and Learning
İzleme, Değerlendirme, Hesap Verebilirlik ve Öğrenme (MEAL) Görevlisi, kurum programatik faaliyetleri ve sonuçları hakkında profesyonel, yüksek kaliteli iletişim sağlamak için bilgi ve raporlama süreçlerini ve ürünlerini yönetir. MEAL Görevlisi ayrıca bilgi yönetimi ve veri kalitesinin iyileştirilmesinde ve kurum genelinde bilgi paylaşımının ve öğrenmenin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. MEAL Görevlisi, kurum programlarının tam zamanlı izlenmesi ve değerlendirilmesinde sorumluluk alır, tasarımları değerlendirmek için uygun metodolojiler ve araçlar geliştirir.
MEAL Görevlisinin rolü, koordinasyon,yönetim ve karar verme uygulama kalitesi hakkında güvenilir alan bilgisi sağlayarak programın geliştirilmesine destek sağlamak için veri toplamak ve analiz etmektir.
Başlıca Sorumlulukları Nelerdir?
Projeler için ayrıntılı bir İzleme & Değerlendirme çalışma programı (çıktılar dahil) ve bütçe hazırlamak, İzleme & Değerlendirme programının kesintisiz devam etmesini sağlamak
Alandan alınan verilerin doğru olduğundan emin olup, verileri merkezi veritabanına entegrasyon ve raporlama için kullanmak
Bilgi toplama araçları ve araştırma metodolojilerinin tasarımı ve bu araç ve metodolojilerin çevrilmesi
Veri kümelerinin toplanmasını ve yönetimini desteklemek, toplanan verileri doğrulamak ve güncellemek
Toplanan verilerin doğruluğunu ve alan verileri ile veritabanı arasındaki uygun bağlantıyı izlemek
Geri bildirim ve şikayet mekanizması aracılığıyla toplanan bilgileri kabul etmek
Tüm potansiyel veri toplama ihtiyaçlarının karşılandığından emin olmak için diğer departmanlarla koordinasyon sağlamak
Periyodik memnuniyet anketleri yapılması, ihtiyaç değerlendirmeleri, izleme ve değerlendirme raporlarının hazırlanmasıdır.
Türkiye’de edindiğim gönüllülük ve sivil toplumda tam zamanlı çalışma deneyimlerinin ardından yurtdışında sivil toplumun nasıl işlediğini görme merakı sarmıştı. Bu sebeple o zamanki adıyla Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH), şimdiki adıyla Avrupa Dayanışma Programı (ing.ESC) gönüllülük duyurularına bakıyor ve ilgimi çekenlere başvurumu gönderiyordum. Avrupa Gençlik Portalı’nda profil oluşturduğunuzda, başvuru yapmadan gönüllü arayan ev sahibi kurumlar tarafından bulunma şansınızı da arttırabiliyorsunuz. Çünkü portal üzerinden ev sahibi kurumlar istedikleri profillerde gönüllüleri bulup iletişime geçebiliyorlar. Benim ESC sürecim de bu şekilde başladı. Kabul edildiğim kuruma başvuru göndermemiştim. Onlar iletişim mezunu birini aradıklarından dolayı portal üzerinden benimle iletişime geçtiler. Polonya’nın Wroclaw şehrinde, sürdürülebilir kalkınma ve ayrımcılıkla mücadele konularında çalışan kurumun faaliyet alanı ve konumu ilgimi çektiğinden dolayı ben de teklifleriyle ilgilendiğimi belirttim ve kısa bir Skype görüşmesinden sonra kabul alıp vize sürecine başladım. Kırsala veya küçük bir şehre gitmek istemediğimden ötürü nispeten büyük bir şehirde olmaları bana cazip gelmişti.
Vizemi alıp Ocak 2019’da bir yıl sürecek Polonya’daki gönüllü hizmetime başladım. Ben varmadan önce kalacağım oda ve her şey organize edilmişti. Bir kişi hariç diğer gönüllülerin hepsi Balkanlardan ve Kafkasyadan geliyordu. Kurumdaki koordinatörüm Hindoloji mezunu ve bir sene İran’da bir projede çalışmış, Doğu kültürlerine ilgisi olan bir Polonyalıydı. Bu büyük bir avantaj sağladı bana. Yurtdışında birlikte çalıştığınız kişilerin kültürünüz hakkında bilgi sahibi olması veya öğrenmek için ilgili olması iyi hissettiriyor ve güven veriyor.
Kabul aldığım Fundacja EkoRozwoju adlı kurum, ünlü Polonyalı tiyatro yönetmeni Jerzy Grotowski’nin aktif olduğu dönemlerde çalıştığı ve daha sonra kendi adını alan Grotowski Enstitüsü’yle iş birliği yapıyordu. Jerzy Grotowski, Yoksul Tiyatro adlı tiyatroda sadeliği esas alan tiyatro akımının kurucusu. Bu iş birliği sonucu kendi koordinatörüm dışında, Grotowski Enstitüsü’nden de bir tiyatro yönetmeniyle çalışma fırsatım oldu. Kendisi 7-8 sene önce Brave Kids adlı büyük bir kültürel etkinlik için kendi ekibiyle Polonya’ya gelmiş Roxana adında İranlı idealist ve aykırı bir kadın yönetmendi. Milliyetinden dolayı çok zorluklarla karşılaştığını söylese de güçlü karakteri ve bilgisiyle kısa sürede kendini kabul ettiriyordu. Haksızlıkla karşılaştığında nispeten sert fakat kavgaya neden olmayacak kıvamda tepkisini dile getiriyor ve genellikle karşı tarafta davranış değişikliğini sağlıyordu. Ondan çok şey öğrendim bir yıl boyunca.
Bu iş birliği sonucu kurumumun faaliyet gösterdiği alanlarda (sürdürülebilir kalkınma ve ayrımcılıkla mücadele) tiyatro bazlı atölyeler düzenledik. Katılımcılar arasında ilkokul öğrencisinden, üniversite öğrencisine, aktivistinden kurumsal çalışanına kadar farklı profillerde ve yaşlarda kişiler vardı. Polonyalı gençlerden bazıları evde eğitim alan, okula hiç gitmeyen “alternatif” çocuklardı. Türkiye’de eğitim zorunlu olduğu için ilk kez Polonya’da tanışmış oldum evde eğitim alan gençlerle. Hepsi de bilgi ve farkındalık konusunda okula gidenlerden daha üst seviyedeydi fakat okula gitmemek sosyal açıdan dezavantajlı bir duruma çekebilir bu profildeki gençleri. Benim birlikte çalıştığım çocukların ebeveynleri çocuklarını bu tarz atölyelere gönderip sosyal ihtiyaçlarını gidermelerini sağlıyordu.
Roxana’yı yıllar önce Avrupa’ya getiren Brave Kids etkinliği her sene dünyanın farklı yerlerinden gelen gençler ve onların koordinatörleriyle devam ediyor. Benim gönüllülüğüm döneminde Brezilya’nın Amazon bölgesinden gelen; Brezilya hükümetinin ve özel şirketlerin bölgedeki doğa katliamlarına dikkat çekebilmek için geliştirdikleri koreografi ve danslarını sergileyen gruba rehberlik etme ve röportaj yapma fırsatım oldu. Bu katliama dansla dikkat çekmelerinin en önemli nedenlerinden biri doğayı korumaya çalışanların kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından öldürülmesi ve polisin bu konuda hiçbir şey yapmaması. Grup Brezilya’daki köylerinde ünlü oyun yazarı, topluluk tiyatrocusu, kültür kuramcısı, sosyolog Dan Baron Cohen yönetiminde kültür, sanat, sürdürülebilirlik alanlarında farklı projeler düzenlemeye devam ediyor. Polonya’daki etkinlik sayesinde Dan Baron Cohen’le de tanışıp röportaj yapma fırsatım oldu. Projenin benim için en değerli etkinliklerinden biriydi.
Tiyatral atölyeler dışında Avrupa’nın en kirli havasına sahip Polonya’da farkındalık oluşturabilmek için hava kirliliğine karşı -15 derecelerde yürüyüşler düzenledik. Polonya’da Sovyetlerden kalma yaygın bir kömür kullanma kültürü var ve birçoklarının dediğine göre bunun kolay kolay vazgeçilmesi mümkün değil.
Ne zaman bir kitapçının önünden geçsem en çok satan kitaplar listesinde Orta Doğu’yla ilgili, İslam’la ilgili kitaplar görüyordum. Belki de Orta Doğu’da son yıllarda yaşananları anlama ihtiyacının bir sonucuydu bu. Diğer gönüllülerle birlikte geldiğimiz ülkelerin sunumlarını yaptığımızda da en çok ilgiyi çeken ülke Türkiye oluyordu. Polonya, Avrupa’nın en homojen ülkelerinden biri olarak Avrupa dışından gelenler için bazen zor olabilen bir ülke. Ben doğrudan ırkçılıkla karşılaşmasam da örtülü ırkçılıkla karşılaştığım anlar oldu. Örtülü ırkçılıkta size doğrudan ırkçı bir söylem olmasa da kişiler milliyetinizden dolayı davranışlarıyla sizi hoş karşılamadıklarını hissettiriyorlar. Irkçılığa maruz kalmak çok ağır, muhakkak psikolojinizi etkiliyor.
Ayrımcılıkla mücadele konulu tiyatro oyunundan
İlk zamanlar boş vakitlerimde daha önce görmediğim yerlere seyahat ediyordum fakat daha sonra seyahatlerime son vermeye karar verip yaşadığım şehre Wroclaw’a odaklanmaya başladım. Benim için dönüm noktası bir karardı bu. Bu sayede yaşadığım şehirdeki farklı sivil toplum kuruluşlarıyla iletişime geçtim, sosyal projeler yürüten koordinatörlerle, az sayıdaki mültecilerle, yüksek lisans öğrencileriyle, müzisyen ve sanatçılarla tanışmaya başladım. Böyle olunca iş birliği teklifleri de gelmeye başladı. Farklı bir kurumun Wroclaw’daki Polonyalılarla şehirde yaşayan yabancıları kaynaştırmak için başlattığı, birbirini tanımayan iki tarafın birbirlerini evlerinde ağırlayıp kendi mutfaklarından yemekler hazırlamasını ve bu sayede taraflar arasında iletişim başlatmayı hedefleyen projede fotoğrafçı olarak yer aldım. Bu sayede hem yerel halkla hem de expatlerle tanışma şansı buldum. Ayrıca tabii yapılan yemeklerin de tadına bakmak projeyi daha da lezzetli kıldı benim için. Profesyonel fotoğrafçı olmamama rağmen tanıştığım kişilerin teklifi üzerine fotoğrafçılıktan para kazandım. Yine edindiğim çevre sayesinde ilk İngilizce ders verme deneyimini de edinmiş oldum. Farklı bir kurumdan aldığım tek seferlik bir teklifle Türkiye sunumundan bile ek gelir elde ettim. “ESC gönüllüllerinin motivasyonları, beklentileri ve hedefleri” konulu yüksek lisans tezi hazırlayan Azerbaycanlı bir öğrenciyle başlayan diyalogumuz sonrası kendisine önerdiğim araştırma konusuyla doktoradan kabul almasına vesile oldum.
Gönüllülük yaptığım kurumda çalışan Polonyalılardan biri Wroclaw’daki bisiklet ağının genişletilmesi ve eksikliklerin giderilmesi alanlarında çalışma yapan bir bisiklet tutkunuydu. Ben de bir dönem onun yürüttüğü bisiklet projesine destek oldum. Wroclaw Üniversitesi’nde Kültürlerarası Arabulucuk alanında yüksek lisans yapan müzisyen arkadaşım Emrecan Alptekin’le ilk uzun mesafe bisiklet deneyimimi yaşadım. Yine Emrecan’ın davetiyle kendi bölümündeki Y.L öğrencilerine Wroclaw’da gönüllülük temalı bir sunum gerçekleştirdim.
Emrecan’la ilk uzun mesafe bisiklet deneyiminden
Seyahat etmek ve diğer Erasmus plus katılımcılarıyla tanışmak ve birlikte vakit geçirmek keyifli tabii ki fakat onun ötesine geçtiğinizde deneyiminizi çok daha başka bir boyuta taşımış oluyorsunuz. Benim de bir yıllık ESC deneyimim sırasında yaptığım en iyi şeylerden biri o çemberin dışına çıkmak oldu.
Emin Yiğit Koyuncuoğlu
Sizler de başarı hikayelerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz?
Genç Mültecileri Destekleme Programı kapsamında ‘Türkiye’deki Genç Mültecilere Yönelik Destek Mekanizmalarının Geliştirilmesi İçin Durum ve İhtiyaç Analizi Çalışması Raporu’ yayımlandı.
Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği (Y-PEER Türkiye) yürütücülüğünde, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Ofisi desteğiyle yapılan ve farklı yürütücülerle yaklaşık 5 yıllık bir geçmişi olan Genç Mültecileri Destekleme Programı; 15-30 yaş arası mülteci gençlerle Türkiyeli gençlerin bağının güçlendirilmesini, gençlerin sağlık hizmetlerine erişebilmesini ve başta sağlık bilgisi, psiko – sosyal destek ve sosyal uyum etkinlikleri olmak üzere çeşitli alanlarda kaliteli hizmete ulaşmasını hedeflemektedir.
Ankara, Diyarbakır, Hatay ve İzmir’de yaşamakta olan Afganistan, Irak, İran, Somali ve Suriye’den gelen yaklaşık 1500 gençle görüşmeyi içeren geniş çaplı rapor 7 temel alandan oluşmaktadır. Bu alanlar; genç mültecilerin profili, eğitim, istihdam, sosyal uyum ve iletişim, sağlık, gençlik algısı ve gelecektir.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde yayımlanan rapor, Türkiye’de genç mülteciler özelinde hazırlanan en geniş çaplı rapor olmanın yanında gerçekleştirilecek çalışmalar için önemli bir kaynak olma niteliği taşımaktadır.
Rapordan bazı önemli başlıklar
Araştırmaya katılan genç mültecilerin yalnızca %43’ü Türkiye’de eğitimlerine devam etmektedir ve geri kalan katılımcılar eğitim sisteminin dışında yer aldığını belirtmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde “çalışmak zorunda olmak”, genç mültecilerin eğitimlerine devam edememelerinin en önemli nedeni olarak gözükmektedir. Bu nedeni “gelir yetersizliği” ve “Türkçe konusundaki yetersizlik” takip etmektedir.
Genç mültecilerin sadece %11’i Türkiye’de düzenli bir işte çalıştıklarını belirtmiştir. İş aradığı halde kolay bir şekilde istihdam piyasasına erişememelerinin en önemli gerekçeleri sıralandığında en büyük neden olarak “iş fırsatlarının az olması” gösterilmiştir (%34.7). Bu nedeni “Türkçe dil yeterliliğinin olmaması” %24.9 gibi çok yüksek bir oran ile takip etmektedir.
Katılımcı gençlerin yaklaşık %70’inin 5’ten fazla sürekli görüştüğü Türk arkadaşı yokken ağırlıklı olarak kendi milletinden arkadaşlarıyla görüşmektedirler. Odak grup görüşmelerinde bu durumun temel nedenleri sorulduğunda özellikle “eğitime dahil olamamalarının arkadaşlık ilişkilerini de etkilediği”, ama en önemlisi “Türkçe’yi düzgün kullanamamalarının Türk gençleriyle derin arkadaşlıklar kurmalarına engel olduğu” dile getirilmiştir.
Sosyal medya ve akıllı telefonlar genç mülteciler için en önemli erişim noktalarını teşkil etmektedir. Araştırmaya dahil olan genç mültecilerin %80’den fazlası sinema, konser ya da tiyatroya gitmemektedir. “Ayda bir kez gittiğini” belirtenlerin oranı %5’tir. “Türk gazetelerini hiç okumadığını” belirtenlerin oranı %64.2’dir. %36.7’si ise asla Türk televizyon kanallarını izlememektedir. Bununla birlikte %72’isinin akıllı telefonu bulunmaktadır ve %40’tan fazlası her gün sosyal medya iletişim araçlarını kullanmaktadır.
Türkiye, genç mültecilerin %31.5’i için “geçici olarak koruma”, %27.3’ü için ise “yeni bir anavatanı” ifade etmektedir. %22.6’sı “güven ve huzur” ifade ettiğini dile getirmiştir.
Genç Mültecileri Destekleme Programı, 15-30 yaş arasındaki mülteci gençlerle Türkiyeli gençlerin bağının güçlendirilmesini, gençlerin sağlık hizmetlerine erişmesini, cinsel sağlık ile üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olmak üzere çeşitli alanlarda doğru bilgiye ulaşması hedeflenmektedir. Güncel araştırmalar ve etki analiz ölçümleri yaparak gençlerin ihtiyaçlarını güncel tutmak ve ilgili paydaşları harekete geçirmeyi hedefleyen programa bağlı gençlik merkezlerimizde; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve sağlık konularında farkındalık oturumları ile bireysel danışmanlıklar, psikososyal danışmanlık hizmetleri, gençlerin güçlenmesini hedefleyen sosyal uyum etkinlikleri ve cinsel sağlık üreme sağlığı, insan hakları ve güçlenme gibi çeşitli alanlarda akrandan akrana bilgi aktarımını hedefleyen akran eğitimleri yapılmaktadır. İlinizdeki gençlik merkezimizle iletişime geçmek için: www.gencmulteciler.org
Khan Academy tarafından hazırlanan, alanında başarılı ve ünlü girişimcilerin sohbetleri ile girişimciliğe dair temel bilgileri bu video serisi ile öğrenebilirsiniz.
TÜSEV’in Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Sivil Toplum için Elverişli Ortamın İzlenmesi ve Geliştirilmesi Projesi kapsamında hazırladığı Sivil Toplum Kuruluşlarına Yönelik Kamu Fonları: Standartlar ve İyi Örnekler raporu yayımlandı. Avrupa Kâr amacı Gütmeyen Kuruluşlar Hukuk Merkezi (ECNL) Program Direktörü Vanja Skoric tarafından hazırlanan raporda, STK’lara yönelik kamu fonları kavramı, STK’ların vizyon ve misyonlarını yerine getirebilme kapasiteleri ve sür¬dürülebilirliği de dahil olmak üzere sivil toplum gelişimini desteklemek amacıyla, kamu kurumları tarafından uygulamaya konulan çeşitli maddi veya ayni destek mekanizmalarına yer veriliyor.
Raporda yer alan bilgiler, masa başı araştırması, kamu fonları süreçle¬riyle ilgili örneklerin, formların ve belgelerin incelenmesi ve ortaklarla yapılan mülakatlardan elde edilen verilere dayanıyor. Raporun ilk bölümünde, kamu fonlarının gerek politika gelişimi gerekse sivil toplum üzerindeki etkileri, mevcut kamu fonları modelleri ve bu alandaki iyi uygulama ilkelerine dair genel bir bakış sunularak, kamu fonlarının çeşitli türleri ile planlama ve program¬lama süreçleri inceleniyor. Raporun bir sonraki bölümünde ise Hırvatistan, Almanya, Çekya, İrlanda ve Estonya’daki kamu fonu modelleri, fon dağıtımında kullanılabilecek potansiyel mekanizmaları temsil eden örnekler detaylı olarak analiz ediliyor. Son olarak raporda; kamu idaresi tarafından STK’lar için kamu fonları mekanizması oluşturulurken izlenecek yol haritası da paylaşılıyor.
İzmir Çocuk Çalışmaları Ağı, Etkiniz Avrupa Birliği destekleri ile “Yerelde çocuğun oyun hakkının izlenmesi için gösterge seti ve kılavuzu” hazırlamıştır.