Pazar, Temmuz 20, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 360

Şiddete ve İstismara Maruz Kalan Çocuklar ve Gençler için Acil Destek Hattı

Nirengi Derneği kurmuş olduğu İstismara Karşı Destek Hattı ile istismara ve şiddete maruz kalan 18 yaş altındaki çocuklara, ergenlere ve bakım verenlerine ücretsiz yasal danışmanlık ve psikososyal destek hizmeti sunuyor. 18 yaş altı kişilere yönelik hem yasal danışmanlık hem de psikososyal destek hizmeti sunan Türkiye’de tek hat olan Nirengi Derneği İstismara Karşı Destek Hattı’na hafta içi her gün 0850 216 53 67 numaralı telefondan ulaşılabilmektedir.

İSTİSMARA KARŞI DESTEK HATTI

Nirengi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İdil Türkmen Ayaydınlı hattın kuruluş öyküsünü şu şekilde aktardı: “Ülkemizde şiddet mağduru çocuklar ve bakım verenleri için hem yasal danışmanlık hizmeti hem de eş zamanlı psikososyal destek hizmeti alabilecekleri sistematik bir mekanizma konusunda ciddi bir boşluk bulunmaktadır. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerden Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi) uyarınca şiddet mağduru çocukların gizlilik ilkesi çerçevesinde ücretsiz destek alabilecekleri telefon hatları kurulmasına işaret edilmiştir. “

İdil Türkmen Ayaydınlı “Mağduriyetin oluşmasını takiben şiddete ve istismara maruz kalan çocuklar ve bakım verenleri yasal koruma hakları için nereye ve nasıl başvuracakları, başvuruyu takiben sürecin nasıl işleyeceği vb. yasal konular hakkında bilgilenmek, bildirimde bulunmak, sonraki süreçleri takip edebilmek için yasal danışmanlığa ihtiyaç duymaktalar. Aynı şekilde, psikososyal koruma hakları için nereye ve nasıl başvuracakları, başvuruyu takiben psikososyal destek sisteminin nasıl işleyeceği konusunda bilgi almak, psikososyal destek için toplumsal kaynaklara başvurmak konusunda destek ve danışmanlık almak ihtiyacı içindeler. Bu çerçevede kurduğumuz Nirengi Derneği İstismara Karşı Destek Hattı ile hattımıza ulaşan istismara maruz kalan çocuklara, ergenlere ve bakım verenlerine ücretsiz yasal danışmanlık ve psikososyal destek hizmeti sunuyoruz.” dedi.

Nirengi Derneği İstismara Karşı Destek Hattı’ndan şu konularda destek sağlanmaktadır: 

  • Çocuk istismarı vakaları için adli mercilere bildirim konusunda yasal yönlendirme; 
  • İstismar bildirimi adli mercilere yapılan ancak Barodan henüz avukat atanmamış veya atanan avukata ulaşmada sorun yaşayan istismara maruz kalan çocuklara ve bakım verenlerine yasal danışmanlık desteği;
  • İstismar bildirimi adli mercilere yapılan ancak henüz Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden psikososyal destek için uzman atanmamış psikososyal danışmanlık ihtiyacı içinde çocuklara ve bakım verenlerine psikososyal danışmanlık desteği. 

ŞİDDETE MARUZ KALDIM NE YAPMALIYIM?

Nirengi Derneği ekibinden Avukat Arsal Karakaş , Nirengi Derneği’nin bir diğer öne çıkan çalışması olan “Şiddete Maruz Kalınması Durumunda İzlenecek Yasal Adımlar Kılavuzu” için şunları ekledi: “Destek hattının yanı sıra hem 18 yaş altı hem de 18 yaş üstü tüm bireylerin şiddete maruz kalması durumunda yasal bildirim süreçleri hakkında bilgi edinebilmeleri, doğru adımları doğru zamanda atarak cezasızlığın önlenebilmesi amacıyla Şiddete Maruz Kaldım Ne Yapmalıyım başlıklı bilgi setini web sitemiz www.nirengidernegi.org adresi üzerinden yayına aldık. Söz konusu bilgi seti sürekli olarak güncellenecek ve ilgili içeriklerle desteklenecek olup şu anda fiziksel, cinsel ve sanal şiddete maruz kalan kişilere yasal süreçlere ilişkin kapsamlı şekilde bilgi vermektedir. Bu bilgi seti ile karmaşık görünebilen hukuki süreçlerden korkmadan kişilerin yaşadıkları mağduriyeti bildirmelerine katkı sağlamayı ve içinde bulundukları şiddet döngüsünden çıkmaları için bir destek sunmayı hedefledik. Nirengi Derneği olarak İstismara Karşı Destek Hattı programımız her ne kadar 18 yaş altı kişilerin yasal koruma ve psikososyal destek ihtiyaçlarına odaklansa da 18 yaş üstü istismar ve şiddete maruz kalan kişiler de bu hattan ilgili kuruluşlara yönlendirme desteği alabilmektedir.”

Şiddete Maruz Kaldım Ne Yapmalıyım? içeriği için tıklayınız.

SEFiA’dan Yeni Rapor: “Karbonsuz Ekonomiye Geçişle Gelen Sermaye Âtıllaşması Risklerinin Ölçümü”

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) yeni yayımladığı “Karbonsuz Ekonomiye Geçişle Gelen Sermaye Âtıllaşması Risklerinin Ölçümü” çalışmasında, Türkiye ekonomisinin sektörlerinin düşük karbonlu üretim biçimlerine geçiş döneminde maruz kalacağı âtıllaşan fiziksel sermaye risklerini inceliyor.

Bir varlığın âtıl hale gelmesi, mevcut ekonomik varlıkların sektör içi katma değer üretme potansiyellerini diğer sektörleri de olumsuz etkileyecek biçimde kaybetmesi anlamına geliyor. Küresel iklim hedefleriyle uyumlu biçimde sera gazı emisyonlarını azaltmak gerektiğinde elektrik sektörü dahil olmak üzere pek çok farklı üretim sürecinin karbonsuzlaşması açık bir gereklilik. Ekonomilerin karbonsuzlaşma sürecinde ise bir kısım fiziksel sermayenin kullanım dışına alınması veya tümüyle terk edilmesi gerektiğinden, söz konusu sermayeyi kullanan sektörlere belirli ölçüde zarar vermesi beklenebilir. Bu akışın, ekonominin tümünü etkileyecek biçimde diğer sektörlere de aktarılması oldukça muhtemel.

Bu etkileri yönetebilmek ve sağlıklı bir geçiş dönemini tasarlayabilmek için etki kaynaklarını, bağlantılarını ve büyüklüğünü tanımlamak önem taşıyor. Bu amaçla, bu çalışmada Girdi-Çıktı (IO) tablolarında yer alan bilgi, sermaye stoku verisi ile birlikte kullanılarak âtıllaşan varlıkların tetiklediği etkiler ölçülmüştür.

Hesaplamalar, madencilik ve taş ocakçılığı sektörünün incelenen dönemlerde en yüksek dışsal varlık âtıllaşma çarpanına sahip olduğunu göstermektedir. Ekonominin karbonsuzlaştırma ile birlikte doğan sermaye âtıllaşmasının en çok etkilediği sektörler, imalat, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme, su, kanalizasyon, atık yönetimi faaliyetleri, inşaat ve inşaat işleri, toptan ve perakende ticaret, motorlu araçların ve motosikletlerin onarımı, ve taşıma ve depolama sektörleridir.

Raporun politika yapıcılara önerileri: (1) sistemik öneme sahip sektörlerin kapsamlı bir analizine yönelmek, (2) fiziksel sermaye âtıllaşmasına açık sektörlerdeki risklerin daha iyi yönetilmesi için yaygın ve sürekli bir işbirliği yapısı oluşturmak, (3) risklerin karar alma modellerine dahil edilmesi yoluyla düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecini sağlam bir

patikaya oturtmak şeklinde.

Rapora ulaşmak için tıklayınız.

Raporla ilgili blog yazısına ulaşmak için tıklayınız.

Raporla ilgili sorularınız için: Bengisu Özenç, SEFiA Direktörü [email protected]

ActHuman IV Raporu: İstihdamdan Üretime İklim Politikalarına Entegrasyon

“Yeşil İstihdam Yaratmada KOBİ’ler En Kilit Role Sahip”

“Yeşil İstihdam için Türkiye’de Genç Nüfus Tarıma Yönlendirilmeli”

“Genç Nüfus için Yeşil İşte En Kritik Sektörler Tarım, Enerji, İnşaat ve Turizm”

 

İNGEV ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ortak girişimi olan ActHuman Sosyal Kapsama İnisiyatifi, “İstihdamdan Üretime İklim Politikalarına Entegrasyon”u tanımlamak ve sosyal politika önerileri sunmak amacıyla bir çevrimiçi (online) rapor lansman toplantısı gerçekleştirdi.

Yeşil iş ve yeşil ekonomi özelinde hem sosyo-ekonomik hayattaki hızlı dönüşüme yönelik bilgilerin, hem de güncel ve geçmişe dönük karşılaştırmalı verilerin paylaşıldığı ActHuman IV Rapor Lansman etkinliğinde konuşan İNGEV Başkanı Vural Çakır:

“Tanımı tüketmeye eşlenmemiş başka bir iyi yaşam algısı yaratabilmenin önemini gündemde tutabilmeliyiz”

“Gezegenimizin büyük ve artık gözle görülebilir bir tehdit altında olduğunu biliyoruz.  Küresel ısınma en fazla yine düşük yaşam standartlarına sahip olanları etkiliyor.

Biz yeşil dönüşümün güçlü bir şekilde uygulamaya geçmesinin yanı sıra, bunun bir yeni eşitsizlik alanı olmadan nasıl değerlendirilebileceği üzerinde duruyoruz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ve yüksek gelirliler ile orta ve alt sınıflar arasında bir eşitsizlik kaynağı olmadan yeşil geçişi sağlamak gerekiyor.

Bu yakınlarda gerçekleşen BM İklim zirvesinin önemli mesajlarının başında kamu liderliğinin halkın ihtiyaçlarını önceleyecek ve yeşil sözcüleri dinleyecek şekilde gerçekleşmesi vardı.  Halkın satın alma gücünü korumak, inşaat sektörünün yeşil dönüşümü sağlamak da yine öncelikli madde oldu. İstihdamın ana kaynağı olan KOBİ’lerin zarar görmeden geçişini sağlamak ise ülkemizdeki en önemi konulardan birisi.

Ben iklimle ilgili bütün konuşmalarımı arka plan vurgusu yaparak tamamlıyorum. Tanımı tüketici olarak yapılıp misyonu tüketmek olarak belirlenmiş bir insan çağı dönemindeyiz. İyi yaşam algımız da tamamen bu tüketici misyonu çerçevesinde belirlenmiş durumda. 7,5 milyar insan ve 200 milyondan fazla şirket tüketici misyonuna odaklanmışken yeşil dönüşüm başarmak ciddi bir iddia.

O yüzden tanımı tüketmeye eşlenmemiş başka bir iyi yaşam algısı yaratabilmenin önemini gündemde tutabilmeliyiz” dedi.

Diğer açılış konuşmasını yapan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fuat Keyman ise:

“İNGEV ile birlikte 3 farklı “ActHuman” düzenledik. Bu sene, “Yeşil Dönüşüm, Yeşil Mutabakat ve Yeşil Ajanda”yı seçtik. İPM olarak bu konuyu seçerken Türkiye’nin Yeşil Mutabakat 2030-2050 hedefleri içinde uyum sağlaması ve kendisini dönüştürmesi çok önemliydi.

Özellikle büyük şirketler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve düşünce kuruluşları çalışmalar yapıyorlar. Fakat biz İNGEV ve İPM ortaklığında yeşil dönüşümün, istihdam ve yeni iş olanakları ile birlikte nasıl çalışması gerektiği üzerinde durmak istedik ve bunu yaparken de genel olarak istihdam kadar önemli olan kırılgan gruplar (küçük ve orta işletmeler) üzerine odaklandık. Küçük ve orta işletmelerin yeşil dönüşüme uygunluğu içinde, nasıl üretebileceklerine dair bir yol haritası çizmek istedik.

ActHuman‘da son 4 senede “Girişimcilik, Sosyal Dayanışma Ekonomisi ve Kooperatifçilik, Dijital Yönetişim” üzerine yapılan çalışmalar, sadece yapılan ve sunulan projeler değil. Bunlar uzun süreli projeler. Ayrıca bu konuları Türkiye ‘nin gündeminde tutmaya çalışıyoruz.

Yeşil Mutabakatın çalışılması gereken en önemli boyutu kırılgan grupların istihdam olanaklarının artırılması üzerine odaklanmak olmalı. İstihdam ve doğanın korunması çok kritik başlıklar. Bu anlamda insanların dışlanmaması ve kendilerini daha iyi bir yere getirmeleri çok önemli” şeklinde konuştu.

 

ACTHUMAN IV RAPORUNDAN ÖNE ÇIKANLAR:

  • Dünya Genelinde Devletlerin 2020’de Yaptığı Toplam Teşvik Ve Toparlanma Harcamalarının Sadece %2,5i Sürdürülebilirlik Kapsamında.
  • Türkiye’de Yeşil İstihdam Yaratma Konusunda Kilit Sektörler Enerji, İmalat, Tarım, İnşaat, Ulaşım Hizmet Ve Atık Yönetimi.
  • Yeşil İş Yaratma Sürecinde Döngüsel Ekonomi, Tedarik Zinciri Kanalı Ve İkiz Dönüşümün Rolü Büyük.
  • Yeşil İşler Yaratma Konusunda Kobilerin İstihdama Çok Büyük Bir Katkısı Var.
  • Yeşil İş Olanaklarında Kadın İstihdamının Olumsuz Etkilenmemesi İçin Politikalarda Sektörel Farklılıklar Göz Önüne Alınmalı.
  • Yeşil İstihdam Oluştururken Türkiye’de Tarım Nüfusunun Gittikçe Yaşlanması Dolayısı İle Türkiye’de Gençleri Tarım Sektörüne Yönlendirecek Politikalar Oluşturulması Kritik Öneme Sahip.
  • Gençler İçin En Yüksek Potansiyele Sahip Yeşil İş Sektörleri İse Tarım, Enerji , İnşaat, Turizm Ve Çevre Hizmetleri.
  • Yeşil İstihdamı oluşturmak için mesleki ve teknik eğitim müfredatlarının güncellenmeli, yeşil işin uygulanabileceği sektörler için yol haritaları oluşturulmalıdır.
  • Türkiye’de yeşil dönüşümün gerçekleşebilmesi için bu alandaki teşvikler artırılmalı ve teşvik mekanizmaları sağlanmalıdır. 

ActHuman IV Rapor için Tıklayınız

ActHuman IV Rapor Lansman Sunumu için Tıklayınız

Tosya Belediyesi İtalya’daki ESC Kısa Dönem Gönüllülük Projesi İçin Acil Katılımcılar Arıyor

Avrupa Dayanışma Programı projeleri kapsamındaki gönüllülük faaliyetlerinde yolculuk, konaklama, vize, sigorta vb. masrafları karşılanmaktadır. Özel ihtiyaç sahibi bireyler için ekstra destekler de sunulmaktadır. Ayrıca gönüllülere cep harçlığı verilmektedir.

Avrupa Dayanışma Programı Gönüllülük Projesi Başvuru Formu

Tosya Belediyesi Gönüllülük Faaliyetleri (Avrupa Dayanışma Programı) alanında kalite belgesi sahibi bir kurumdur.

Başvurularınızda dikkat etmeniz gerekenler;
– Lütfen yakın tarihte çekilmiş bir fotoğrafınızı yükleyiniz.
– İletişim bilgilerinizi doğru yazınız.
– Karar süreci için mülakat görüşmeleri yapılabileceğinden ötürü iletişim ve SKYPE adreslerinizin doğruluğundan emin olunuz.

Gönüllülük faaliyetleri; sosyal hizmet, çevre, yaygın eğitim programları, bilgi, iletişim ve kültür gibi birçok alanda faaliyet gösteren kurumların günlük işlerine katkıda bulunarak gençlere becerilerini geliştirmeleri için ideal bir fırsat sunmaktadır.

Gönüllülük faaliyetleri, aynı zamanda, gençlerin özgüvenlerini geliştirmeleri, aktif vatandaşlar olmaları ve farklı kültürleri deneyimlemeleri için de bir fırsattır.

Gönüllülük faaliyetleri 18-30 yaş arası tüm gençlere açıktır.

Belediyemizin koordinatör ve gönderici olarak yürüttüğü/yürüteceği Kısa Dönem Gönüllülük Faaliyetleri alanındaki projeler için daima başvuru yapabilirsiniz. Projelerimiz planlandığında başvurularınız incelenecektir. Uygun görülen adaylar ile iletişime geçilecektir.

Son Başvuru Tarihi: ACİL

Proje Yeri: Lecce – İtalya

Katılımcı Sayısı: 7 (Yedi)

Süre: 42 gün

Tarihler: Başlangıç Ocak ayının ikinci haftası içerisinde olacaktır. (Lütfen sadece bu tarihlerde uygun olan kişiler başvuru yapsınlar.)

Bilgi Paketi: https://drive.google.com/file/d/1w-6olJiqAg9sgYiwfOJZF00JPFEJAMfo/view?usp=sharing

Herhangi bir sorunla karşılaştığınızda lütfen [email protected] adresinden bizlerle iletişim kurunuz.

DETAYLI BİLGİ VE BAŞVURU SAYFASI İÇİN TIKLAYINIZ.

Türkiye’de Hak Temelli Sivil Toplum Örgütlerinde Çalışan Haklarının Mevcut Durumu Raporu

Friedrich Ebert Stiftung tarafından desteklenen ve Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülen ‘Türkiye’de Hak Temelli Sivil Toplum Örgütlerinde Çalışan Haklarının Mevcut Durumu’ araştırması araştırması yayınlandı.

Araştırmaya ulaşmak için tıklayın

Romanya’da 1 Yıllık ESC Gönüllülüğü Deneyimi

European Solidarity Corps gönüllülüğü, yurt dışında belirli bir süre boyunca yerel topluluklara destek olduğunuz Avrupa Birliği programıdır. Ben  gönüllülük hizmetimi Romanya’da 1 yıllık bir projede yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Şu an gönüllülük sürecimin son ayındayım. Türkiye’de pek de popüler olmayan bu fırsatı benim gözlerimden görün istiyorum.

2020 yılının Temmuz ayıydı. Slovakya’daki 1 yıllık Erasmus hareketliliğimden yeni dönmüştüm. Derslerimi saydırdıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olmuştum. Peki şimdi ne yapacaktım? Sırada ne vardı? Yeni bir Halkla İlişkiler bölümü mezunu olarak ajanslara asgari ücret karşılığı çalışacak mıydım? Yıllar boyunca dirsek çürüttüğüm üniversite sıralarına yüksek lisans öğrencisi olarak geri mi dönecektim? Yoksa üçüncü bir yol mu arayacaktım? Erasmus dönüşü adaptasyon sorunu sürecim başlamıştı. Gördüklerimi aynı şekilde görmüyordum, hissettiklerimi çok daha farklı hissetmeye başlamıştım. Düşündüklerim ise çok daha tartışmalı ve çelişkiliydi, kendimle çelişkili. Ne istediğime karar vermek zorundaydım ve üçüncü yollar bana hep çekici gelirdi. İki seçeneğin beni sınırlandırmasına izin vermeyerek üçüncü bir yol arayışına girdim. Erasmus sürecimdeyken European Solidarity Corps fırsatları önüme düşmüştü ancak pandeminin getirdiği belirsizliklerden dolayı ayağıma gelen fırsatları tepmek durumunda kalmıştım. Ama artık yeni mezundum. Farklı bir şeyler yapmalıydım. Avrupa Birliği programlarının sunduğu uluslararası fırsatlardan yararlanmalıydım. Güncel fırsatları resmi portaldan ve Facebook gruplarından aramaya başlamıştım. Birçok kurumla iletişim kurmuştum. Neredeyse hepsi pandemiden ötürü projeleri hayata geçiremeyeceklerini ifade etmişlerdi. Zaman geçiyordu. Ağustos ayının ortalarına yaklaşmıştım ve henüz hiçbir fırsatı yakalayamamıştım. Ancak attığım maillerden birine bir yanıt geldi. Bana yanıt veren kurum Romanya’dan Association Colour Your Dreams kuruluşuydu. Benimle görüntülü görüşme yapmak istediklerini ifade ettiler. Çok mutluydum. Mülakat gününü bekledim ve mülakat günü geldi. Mülakat anında Kadıköy Ahali Kahvesi’ndeydim. Kendimi çok rahat hissettiğim ve sevdiğim bir mekandı. Kafedeki müzikten ötürü benimle mülakatı yapan kişinin rahatsız olabileceğini düşündüm ama şansıma kafe işletmeninin müzik zevkiyle mülakatı yapan kişinin müzik zevki çok benzerdi. Samimi bir ortamda, biraz da zorlayıcı sorular bana yöneltilmişti. Proje 1 yıllıktı. Bu yüzden yanlış bir gönüllü tercihinde bulunmayı hiç istemiyorlardı. Türkiye ile Romanya’nın sıcak ilişkilere sahip olduğunu biliyordum. Bu yüzden mülakat sırasında yemek kültürümüze, dilimize dair konuşmalar yaptım ve karşı tarafın da olumlu geri bildirimleri sonucu aramızda bir bağ kurmuştum. Yakın bir tarihte uçak bileti alıp alamayacağımı ifade ettiler ve o an beni kabul etmek istediklerini anladım. Mülakattan birkaç gün geçti ve bana olumlu bir geri dönüş yaptılar. Tekrar Avrupa’ya gidiyordum. Bunu düşünmek bile çok mutlu ediyordu.

Şimdi, yakaladığım bu fırsatın teknik detaylarından bahsetmek istiyorum. Konaklama masraflarım, uçak biletlerim, yerel seyahat, sağlık sigortası, vize ücreti, cep harçlığı ve gıda parası gibi diğer masraflar Avrupa Birliği hibesi tarafından karşılanmakta. Cep harçlığı ve gıda parası için aylık 240 Euro alıyordum. Bu ücret ülkelerin yaşam masraflarına göre belirlenmekte. Kabul aldıktan hemen sonra gönderici bir kuruluş buldum. Pi Gençlik Derneği’ni seçmiştim. Gidiş işlemlerini başlattık ve vize başvurusunda bulundum. 45 günlük bir sürecin ardından İstanbul Romanya Başkonsolosluğu vizemin reddedildiğini ifade etti. Ev sahibi kurumum ve gönderici kuruluşum çok şaşırmıştı. En yakın sürede pasaportumu teslim aldım ve vize reddi sebebini öğrendim. Eksik bir belgeden ötürü vizem reddedilmişti. Ev sahibi kurum ve gönderici kurum tekrar vize başvuru belgelerini gönderdi ve Aralık ayında tekrar vize başvurusunda bulundum. Ocak ayının başlarında vizem onaylandı. Artık gidiyordum, gidebiliyordum. Çok mutluydum. Pasaportumu teslim aldım ve 15 Ocak 2021 tarihine uçak bileti satın aldım. Gidiş günüm gelmişti.

Sabah saatlerinde İstanbul-Bükreş uçağına bindim ve Bükreş’e vardım. Günlük koronavirüs vakalarının yüksekliğinin de etkisiyle havalimanı bomboştu. Hiç alışık olduğum bir manzara değildi. Bir şoför havalimanından beni aldı ve proje yerim olan Targu Jiu’ya beni götürdü. Şehir oldukça küçüktü. Ev sahibi kurumdan koordinatörüm ve Slovakya’daki Erasmus deneyimimde tanıştığım Türk bir arkadaşım beni karşılamaya geldiler ve konaklayacağım eve götürdüler. O arkadaşım ile aynı projeden kabul almıştık ama ben ilk vize başvurumda red aldığım için zamanında projeye katılamamıştım. Evde bir doğum günü partisi vardı. Çok şaşırmıştım. Aynı günlerde Türkiye’deki koronavirüs vakalarının yüksekliğinden ötürü karantina uygulamaları yapılıyordu ancak Romanya’daki sosyal mesafe kuralları fiilen hiç katı değildi. Ellerimi yıkama fırsatına bile erişemeden insanlar bana sarılmaya, hoş geldin demeye çalışıyorlardı. Tam anlamıyla şok olmuştum. Böyle bir şey beklemiyordum. Partiden sonra herkes evlerine dağıldı. Projedeki çalışma arkadaşlarım bana hoş geldin demek için bir puba davet ettiler. Pub dopdoluydu. Kimse maske takmıyordu. Benim o gün başka bir ülkeden, havalimanlarını, taşıma araçlarını kullanarak gelmem bile insanların benim orada oluşumu yadırgamalarına yetmemişti. Ben de ortama uyum sağladım. Gece ise çok yorgun bir şekilde uyudum ve ertesi güne uyandım.

Romanya’dayken yurtdışında olduğumu neredeyse hiç hissedemedim. Birçok şey tanıdıktı. İnsanların davranışları, toplumun kültürel yapısı Türkiye’ye çok benziyordu. Çalışacağım okula gitmiştim. Birçok Erasmus projesi Türkiye ortaklarıyla yapılmıştı. Her yerde Türk bayraklarını ve Türkiye’ye dair simgeler, motifler görüyordum. Projemde toplamda 10 gönüllü vardı ve gönüllülerden 5’i Türktü. Katılımcı diğer ülkeler Ürdün ve Azerbaycan’dı. Proje konum ise, sanat aracılığıyla dezavantajlı çocuk ve gençlerin sosyal katılımına fayda sağlamaktı. Projenin hedef grubunda yer alan gençlerin birçoğu da Türkiye’ye dair bilgililerdi. Haftada 5 gün boyunca günlük 6 saat çalışıyordum. Ayda 2 gün tatil yapma hakkım bulunuyordu. Bazı dönemlerde pandemiden ötürü faaliyetlerimizi online yapmak durumunda kalmıştık. Aynı zamanda master öğrencisi olduğum için bu durum benim için daha tercih edilesiydi.

Proje esnasında Bulgaristan’a, Sırbistan’a ve Türkiye’ye seyahat ettim. Romanya Schengen bölgesine dahil olan bir ülke olmadığı için birçok ülkeye gidemedim. Romanya’daki birçok şehre seyahat ettim. Sibiu ve Braşov en sevdiğim şehirlerdendi diyebilirim. Günlük yaşamımda birçok Türk ürünü tüketiyordum. Kaufland ve Carrefour’da Türkiye’den ithal edilmiş birçok Türk markasını ve ürününü bulabilirsiniz. Kebab ve döner Avrupa’daki diğer birçok ülkede olduğu gibi burada da çok seviliyor. Slovakya’daki farklı deneyimlerimin aksine Romanya’daki birçok deneyimim Türkiye ile benzerdi. Romanya, ilk defa yurt dışına çıkmayan isteyen ve European Solidarity Corps gönüllüsü olmak isteyen Türkler için tercih edilesi bir ülke diye düşünüyorum. Burada kültür şoku yaşamazsınız ve insanlar topluluklarına sizi kabul eder. Türkiye bir European Solidarity Corps program ülkesi. Bütün masrafların karşılandığı bir Avrupa fırsatını kesinlikle tavsiye ediyorum, kaybedecek hiçbir şeyiniz yok. 🙂

Berkan Demiral

24 yaşında. Güncel olarak Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü yüksek lisans öğrencisi. Ab-ilan.com’da stajyer. Romanya’da European Solidarity Corps gönüllüsü olarak bulunuyor. Türkiye’den Bosphorus Youth Team organizasyonunda gençlik çalışanı. Yeni kültürler keşfetmeyi ve bağımsız filmler izlemeyi seviyor.

Instagram

E-Mail: [email protected]


 

Sizler de başarı hikayelerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz? 

İletişim: [email protected]

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Stajyer Adaylarını Arıyor

UNHCR dünyanın her yerinden yetenekli, motive ve tutkulu bireyler arıyor!

UNHCR’nin Staj Programı, uygun öğrencilere ve yeni mezunlara, akademik programları veya UNHCR’nin misyonuyla ilgili bir alanda gelecekteki çalışmaları doğrultusunda, uluslararası bir ortamda insani yardım sektöründe deneyim kazanma fırsatı sunar.

Ofislerin ihtiyaç ve kapasitelerine bağlı olarak, stajyerleri kabul ve denetleme ve onlara anlamlı görevler vermeleri için çeşitli lokasyonlarda stajlar sunulmaktadır.

Staj, yıl içinde herhangi bir zamanda başlayabilir ve normalde iki ila altı ay sürer.

Adayların staja kabul edilebilmesi için aşağıdaki kriterleri karşılaması gerekir:

*Yeni mezunlar, eğitimlerini UNHCR’ye staj başvurusunda bulunduktan sonraki bir yıl içinde tamamlayan kişiler olarak kabul edilecektir.

Gıda ve Yerel Ulaşım Ödeneği

Dışarıdan mali destek almayan stajyerler, yemek ve yerel ulaşımla ilgili masrafları desteklemek için ödenek alacaklardır.

Stajyerler, görev istasyonuna kendi seyahatlerini ve UNHCR’den alabilecekleri herhangi bir ödeneğin üzerindeki ve ötesindeki ek masrafları karşılamaya hazır olmalıdır. Vize ayarlamak ve ilgili masrafları karşılamak stajyerin sorumluluğundadır. UNHCR gerekli belgelerle destek sağlayabilir.

Sağlık Sigortası

BMMYK ile staja başlamadan önce, adaylar sağlık sigortası ayarlamaktan ve BMMYK’ya sözleşme süresini kapsayan geçerli sağlık sigortası kanıtı sağlamaktan sorumludur. BMMYK, stajyerlerin sağlık sigortasıyla bağlantılı hiçbir masraftan sorumlu değildir ve kurum, stajyerlerin tıbbi tahliyesi için yapılan masrafları karşılamaz. Tıbbi tesislerin yetersiz olduğu yerlerde çalışan stajyerlere, sağlık sigortalarının acil tıbbi tahliyeyi kapsamasını sağlamaları tavsiye edilir.

UNHCR güncel staj programları ve daha detaylı bilgiler için lütfen tıklayınız.

Araştırma Yayınlandı: Türkiye’de İnsan Hakları Mücadelesinin Değişim Hatları

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİVH) bünyesinde çalışmalarını yürüten TİHV Akademi’nin “Türkiye’de İnsan Hakları Mücadelesinin Değişim Hatları: İnsan Hakları Derneği Örneğinde Uluslararası Mekanizmalar, Yerelleşme ve Dayanışma” başlıklı araştırması yayınlandı.

Raporu indirmek için lütfen tıklayınız.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluşundan bugüne gelen süreçte, Türkiye’de insan hakları mücadelesinin geçirdiği değişim ve dönüşümleri ortaya koymayı hedefleyen araştırma, bu değişime etkide bulunan temel etmenleri de irdeliyor.

KURULUŞ VE 90’LAR

Çalışmanın ilk bölümü, Türkiye’de insan hakları hareketinin yakın dönemini özetliyor. 80’li yılların sonunda “genel af ve ölüm cezasının kaldırılması” için yürütülen kampanya, işkenceyle mücadele ve kadın hakları komisyonlarının kuruluşu, 1402’likler Kurultayı, cezaevi raporları, kurulan yerel ve uluslararası dayanışma ağlarıyla şekillenen İHD’nin ilk pratiklerini ve ilk başarılını hatırlatıyor; hem yarattığı hem de geçirdiği dönüşüme dikkat çekiyor.

Bu dönüşümün hız kazandığı ve İHD’nin Türkiye’de insan hakları hareketinin hem yerel hem de uluslararası ölçekteki merkezi haline geldiği 1990’lı yıllar ise araştırmada, “Müdahale ve Mücadeleyi Yolda Öğrenmek” başlığı altında inceleniyor. Ağır insan hakları ihlalleriyle gündemleşen Kürt sorununun, Mazlum-Der ile Yılmaz Ensaroğlu’nun ifadesiyle— “zulmün potasında birlikte eridikleri” bilinciyle girilen ilişkinin etkilerinin ele alınıyor. Ağır insan hakları ihlallerine maruz kalanların yaşadıkları travmayla baş etmesine ve bu ihlallerin tespitine destek amacıyla özerk bir yapı ihtiyacının da 1990 yılında TİHV’in kuruluşuyla somutlaştığı süreç anlatılıyor.

2000’Lİ YILLAR

2000’li yılları ele alan “Değiştirme Kapasitesini Arttırmak” başlığında ise, uluslararası alanda 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası başlayan güvenlikleştirme siyasetiyle, Türkiye’nin AB’ye katılım süreciyle yaşanan demokratik alanın kısmen genişlemesinin doğurduğu ikili duruma mercek tutuyor. Bu süreçte farklı hak taleplerine odaklanan sivil örgütlenmelerin çeşitlenmesinin İHD ve Türkiye insan hakları hareketine etkileri tartışmaya açılıyor.

2010’LA GELEN DARALMA

Araştırmada, 2010’li yıllar ise “Değiştiricilikten Denetleyiciliğe Geri Çekilme: 2010’la Gelen Daralma” başlığı altında inceleniyor. Bu bölümde 2010’lı yıllar, “Türkiye insan hakları hareketinin devletle ‘diyalog’unun neredeyse tamamen koptuğu, devletin uluslararası insan hakları rejiminin kodlarına biçimsel bir uyumu hükümet destekli sivil toplum örgütleriyle (GONGO) ilişki içinde sürdürdüğü, giderek eylemlerine ‘gerekçe’ bile aramayacağı bir güvenlikleştirme siyasetini en şiddetli biçimiyle hayata geçirmeye başladığı bir dönem” olarak tanımlanıyor.

‘DÜNYANIN ADALETİ’ NEREDE?

Araştırmanın ikinci bölümünde ise uluslararası mekanizmalar nezdinde insan hakları mücadelesi ele alınıyor. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT’in ilgili mekanizmaları ve bu uluslararası mekanizmaların insan hakları savunucuları tarafından ne oranda kullanılabildiğini, dış politikayla bu mekanizmaların etkin kullanımının ilişkisini tartışırken, söz konusu mekanizmaların işleyişindeki sorunları da tartışmaya açıyor.

“Dünyanın Adaleti” Nerede Sağlanır? İnsan Haklarının Yerelleşmesi başlıklı üçüncü bölüm, Türkiye’de 1990’lardan bu yana uluslararası insan hakları normlarının yerelleşmesini anlamaya çalışıyor. İHD’yi odağına alarak, uluslararası insan hakları normları ve değerlerinin yerelleşmesinde insan hakları örgütleri ve aktivistlerinin rolünü ortaya koymayı hedefliyor.

… VE DAYANIŞMA

Kitabın “Dayanışma: ‘İnsan Hakları Hareketinin Dinamosu’” başlığını taşıyan bölümünde ise İHD’nin kuruluşundan bu yana içerisinde yer aldığı dayanışma örüntülerinin tarihsel süreçte dönüşümünü inceliyor.

Sonuç ve değerlendirme bölümünde, şunlar değerlendirmeye yer verildi: “Uluslararası insan hakları rejiminin kaybettiği değiştirme dinamizmini geri kazandıracak şey, ona zaten bu dinamizmi veren yerel veya uluslararası insan hakları mücadeleleridir. Türkiye insan hakları hareketi, o halde, kendi politik ufkunu sınır ötesine taşımak ve uluslararası bir dayanışmayı dönüştürücü bir politik yönelim zemininde canlandırmak, nihayetinde de uluslararası insan hakları rejimine ‘yeni’ bir yönelim kazandırmak için önemli bir dinamizme sahiptir ve açık ki insan hakları mücadelesinin önünde bunu gerçekleştirmek için çabalamak bir sorumluluk olarak durmaktadır.”

Daha detaylı bilgi için lütfen tıklayınız.

Bilinmeyene Doğru Yolculuk: Slovakya’da 1 Yıllık Erasmus Macerası

Erasmus öğrenim hareketliliği, başka bir ülkede birkaç ay boyunca değişim öğrencisi olmanıza fırsat sunan bir Avrupa Birliği program türüdür. 2019-2020 eğitim yılında 2 dönem boyunca Slovakya’da Erasmus öğrencisi olarak eğitim gördüm. Peki bu hareketlilik türü hayatıma ne kattı diye kendime soracak olursam, sorunun cevabını uzun uzun düşünmem ve ifade etmem gerekir diye düşünüyorum. 2019 yılına kadar Erasmus fırsatlarını gerçek olamayacak kadar uzak bir ihtimal olarak görürdüm. Hiç havasını koklamadığım, hiç yemeğini yemediğim, hiç insanlarıyla aynı dili konuşmadığım bir ülkede aylar boyunca yaşamak fikri ne kadar ilgi çekici gelse de bir o kadar da korkutucuydu. Çünkü biz insanlar genellikle bilmediğimiz şeylerden korkarız değil mi? Ne kaçırdığımıza hiç odaklanmadan, üstünde hiç düşünmeden. Ama benim hikayem böyle başladı. Konforlu alanımdan çıkmaya ilk karar verdiğim o an hayatımın bir daha eskisi gibi olmayacağını anladım. Ve o farkındalığın verdiği heyecanı hiçbir coğrafya, hiçbir ülke, hiçbir insan yok edemedi, aksine heyecanımı yalnızca artırdılar.

2019 yılı Mart ayında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi 3.sınıf öğrencisiydim. Erasmus yabancı dil sınavına girdim ve sınav barajını geçerek başarılı sayıldım. Eğitim alacağım üniversite tercihlerinde bulundum. İlk sıraya Slovakya’nın Trnava şehrindeki Cyril and Methodius Üniversitesi’ni yazdım. Bu tercihte bulunmamın sebebi anlaşmanın 1 yıllık yapılmış olmasıydı. Tercih sonuçları açıklandı ve ilk tercihim Marmara Üniversitesi tarafından onaylanmıştı. Nisan 2019’dan Eylül 2019’a kadar sadece Erasmus’a odaklandım. Vize işlemleri, gerekli belgeler, hazırlıklar ve diğer bütün süreçleri yönettim. Üniversitedeki hibe yetersizliğinden dolayı hibe çıkmamıştı. Hibesiz bir şekilde, 2 dönem boyunca hiç bilmediğim bir ülkede, Slovakya’da okuyacaktım ama kararlıydım, gitmek istiyordum. Geriye sadece 24 Eylül 2019 tarihindeki İstanbul-Viyana uçağına binmek kalmıştı. Ve o an geldi.

O uçağa binen ve Slovakya’ya giden tek Erasmus öğrencisi ben değildim. Aynı fakültede okuduğum 3 arkadaşımla beraber uçağa bindik ve Viyana’ya ulaştık. Trnava’daki yurdumuza otobüs aracılığıyla vardık. Etraftaki cafe-restoranlardan gelen koku, insanların bakışları, trafik ışıkları, bisiklet yolları, yoldaki tabelalar ve diğer her şey farklıydı. Gördüğümüz her nesneye tekrar bakma ve inceleme ihtiyacını duyuyorduk. Her şey farklıydı ama hiç de korkutucu değildi. Bilinmeyene giden maceralı yol çekiciydi ve bizi cezbediyordu. Yurttaki odalarımıza vardık, eşyalarımızı yerleştirdik. Yorucu bir günden sonra derin bir uykuya daldım ve ertesi güne uyandım. Yeni hayatım başlıyordu. Sokaklardaki insanları çok iyi hatırlıyorum. İnsanların yüzlerini çok iyi anımsıyorum. Marketteki güvenlik görevlisini, para verdiğim kasiyeri ve elime aldığım ürünleri ve daha birçoğunu. Diğer Erasmus öğrencileriyle tanıştık ve yabancı bir dilde kendimi ifade etmeye çalışıyor olmak ilk aşamada zorlayıcıydı. Farklı aksanları, farklı jest ve mimikleri anlamak zaman aldı. Farklı kültürleri ve sosyal bağlamları anlayabilmek için ise daha uzun bir süreç gerekiyordu. Hiç bitmeyecek bir süreç. Hiç bitmesini istemediğim bir süreç.

Eğitim sistemleri çok farklıydı. Öğrenciler üniversite eğitimini  bir sorumluluk olarak görmüyorlardı, üniversiteye motive bir şekilde gelmek istiyorlardı. Öğrencilerin, üniversite hocalarıyla iletişim tarzları çok değişikti. Üniversite hocalarıyla öğrencilerin arasında iletişim bariyerleri bulunmuyordu. İnsanlar ulaşılabilirdi. Sosyal hayattaki bireysel ilişkilerine zıt olarak profesyonel ilişkilerde yakın ilişkilere sahiptiler. Gün içerisinde birçok kez üniversite rektörünü görebiliyordum. Yurttaki halimle, şortumla ve terliklerimle üniversite rektörünü karşımda görebilmek alışabileceğim bir düşünce değildi. Ama bir zaman sonra bütün bunlara alıştım. Alışmanın ve adapte olmanın entegrasyonun önemli aşamaları olduğunu düşünen biri olarak bu aşamaları geçmek zorundaydım. Şehirde 65 bin insan yaşıyordu dolayısıyla şehir görece küçüktü ama şehirde birçok etkinlik, konser oluyordu. Mekanlar capcanlıydı. Her gün ayrı bir mekana gidip yarınlar yokmuşçasına eğleniyorduk. Şimdi düşününce, pandemi öncesi hayatın ne kadar güzel olduğunun bilincine vardım. Erasmus Student Network Trnava üyeleri de etkinliklerde bize eşlik ediyordu. Erasmus Student Network, Avrupa’da faaliyet gösteren ve Erasmus değişim öğrencilerini destekleyen bir öğrenci ağıdır. Erasmus Student Network Trnava, üniversitede ulusal bir gece düzenlemişti. Slovakya hakkında bir bilgi yarışması yaptılar. Yarışmaya Trnava’da eğitim gören yaklaşık 40 Erasmus öğrencisi katıldı. Yarışmada 2. olmuştum ve üniversite koordinatörüm bana hediyeler vermişti. O hediyelerin bazılarını hala saklıyorum ve yanımda taşıyorum. Şu an Romanya’da European Solidarity Corps gönüllüsüyüm. O hediyeleri Romanya’ya dahi getirdim.

Slovakya Orta Avrupa’da yer alan bir ülke olduğu için Avrupa’daki birçok turistik ve önemli şehre yakın bir konuma sahip. Polonya’ya, Macaristan’a, Avusturya’ya, Çek Cumhuriyeti’ne otobüslerle ve trenlerle gidebildim. Viyana, Prag, Budapeşte ve Krakow’un ihtişamını çok iyi hatırlıyorum. Başkent Bratislava, Viyana’ya sadece 50 kilometre uzaklıkta. Regiojet ulaşım şirketiyle 1 Euro’ya Bratislava-Viyana seyahatleri yapıyordum. Ryan Air aracılığıyla Almanya’ya ucuz bir şekilde gidebildim. Ayrıca Slovakya’daki öğrenciler ISIC kartıyla trenle ücretsiz seyahat edebildiği için Slovakya’nın birçok şehrine, Tatra Dağları’na, ikinci büyük şehri olan Kosice’ye hiçbir ücret ödemeden seyahat ettim. Yerel yemekleri Halusky’i popüler bir mekan olan Bratislava Flagship Restaurant’tan yeme fırsatına eriştim. Oldukça ilgi çekici ve lezzetli bir tada sahipti. Kolaya benzer olan ünlü içecekleri Kofola’yı denedim. Tadı oldukça farklıydı, meyan kökü aroması vardı ve asidi düşük bir içecekti. Ünlü gofretleri Horalky’i çok sevdiğimi söylemeliyim. Genellikle Lidl marketten alışveriş yapıyordum. Ancak Kaufland, Billa ve Coop marketlerini de Slovakya’da birçok şehirde bulabilirsiniz.

Mart 2020’ye kadar Slovakya’daki Erasmus deneyimim harikaydı. Koronavirüs pandemisi ortaya çıktıktan sonra aylarca üniversite yurdunda karantinada kaldım. Karantinadayken, hayatın ve yaşamın üstüne düşünmek konusunda oldukça bol bir zamanım oldu. Pandemi gibi insanlığı hedefleyen krizlerin, yaşamın uluslardan, dillerden, dinlerden, toplumlardan üstünlüğünü ve yerine koyamadığımızın-insanın önemini bizlere gösterdiğini düşünüyorum. Pandemiden ötürü üniversite yurdunda, sadece Erasmus öğrencileri kalıyordu ve günlerimin neredeyse her saatini diğer Erasmus öğrencileriyle birlikte geçirmeye başlamıştım. Üniversite yurdunun dışındaki insanlarla bir araya gelemiyorduk ama yurdun içindeki insanlara sahiptik. Elimizden gelen buydu ve elimizden gelenin en iyisini yaptık. Haziran ayından itibaren hayat normalleşmeye başladı. Cafelere, publara gitmeye, seyahat etmeye başladık. Hiçbir şey eskisi gibi değildi ama yine de mutluydum. Haziran ayının sonunda Çek Cumhuriyeti’ndeki bir Erasmus projesi için Slovakya’dan ayrıldım ve Slovakya’daki maceramın sonuna gelmiştim. Nereye gidersem gideyim, Slovakya küçük, şirin bir ülke olarak aklımda ve kalbimde var olacak. Slovakya’yı Erasmus macerama kadar hiç bilmiyordum, şimdiyse hiç unutmak istemiyorum. Sizin de bir Slovakyanızın olmasını diliyorum. Hem de bunun gerçekleşmesi için evinizin Nepal’de kalmasına ya da bir salyangoz olmanıza gerek yok. 🙂

Berkan Demiral

24 yaşında. Güncel olarak Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü yüksek lisans öğrencisi. Ab-ilan.com’da stajyer. Romanya’da European Solidarity Corps gönüllüsü olarak bulunuyor. Türkiye’den Bosphorus Youth Team organizasyonunda gençlik çalışanı. Yeni kültürler keşfetmeyi ve bağımsız filmler izlemeyi seviyor.

Instagram

E-Mail: [email protected]


 

Sizler de başarı hikayelerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz? 

İletişim: [email protected]

ALİKEV Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Videosu Yayında

Düş Elçileri Programı kapsamında hazırladığımız hak temelli atölye modüllerini dijital ve açık kaynak içeriklerle desteklemeye başladık.

Çalışma, ALİKEV – Düş Elçileri Programı kapsamında ve katılımcı gençlerin modüllere hazırbulunuşluklarını arttırmak, giriş düzeyinde bilgilendirme yapmak amacıyla Heinrich Böll Stfitung Derneği Türkiye Temsilciliği katkılarıyla hazırlanmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini konuştuğumuz içeriğin tamamını ALİKEV youtube kanalından izleyebilirsiniz.

Link bio’da!

#DüşElçileri

#ToplumsalCinsiyetEşitliği

Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikten sorumlu değildir.

 

Videonun tamamı: https://youtu.be/hwbywjm0Z1Y

Instagram: https://www.instagram.com/tv/CXoHmMkIH82/?utm_medium=copy_link

Twitter: https://twitter.com/Alikev_org/status/1472211368149491719?s=20